Son dönemlerde basında sıkça yer bulan şiddet olayları, toplumda büyük bir infiale neden oluyor. Ancak bunlardan biri, yargı sürecindeki bir gelişmeyle birlikte yeni bir bakış açısı kazandı. İstanbul'da, bir adamın eşini sokak ortasında bıçaklaması olayında verilen mahkeme kararı, hem mağdur hem de sanık açısından tartışmalara yol açtı. Olayın ardında yatan sebepler, pişmanlık ve cezalandırma ilkesinin nasıl işlediği üzerine düşündüren bir tablo çiziyor.
Olay, İstanbul’un kalabalık bir caddesinde gerçekleşti. 35 yaşındaki M.A., eşi S.A. ile aralarında çıkan tartışmanın ardından sinirlerine hakim olamayarak bıçakla saldırdı. Komşuların ihbarı üzerine olay yerine gelen sağlık ekipleri, S.A.’yı hastaneye kaldırdı. Neyse ki, yaralanma çok ciddi olmadı. Ancak, olayın mahkemede nasıl değerlendirileceği herkesin merak konusu oldu. Mahkeme, sanığın geçmişini, olay anındaki ruh halini ve nihayetinde pişmanlık duyup duymadığını dikkate alarak bir ceza indirimine gitti. Gözler, bir yandan kadının yaşadığı travmaya, diğer yandan failin geleceğine çevrildi.
M.A., mahkeme sırasında yaptığı savunmada, eşine karşı beslediği sevgi nedeniyle bu eylemi asla istemediğini dile getirdi. Eğer olayın sırasında hayatını kaybetseydi, bunun kendisi için bir yaşam boyu yıkım olacağını belirtti. “O anki duygusal durumum beni kontrol edemez hale getirdi,” diyen M.A., pişmanlık duygusunun yanı sıra, gelecekte çocuklarına iyi bir örnek olabilmek adına cezasının azaltılmasını talep etti. Mahkeme, bu durumları göz önünde bulundurarak sanığın cezasında indirim yapmaya karar verdi. Sonuç olarak M.A., 4 yıl hapis cezasına çarptırıldı, ancak iyi hal indirimi ile ceza 2 yıla düştü.
Ancak, bu kararın toplumda nasıl karşılanacağı merak konusu. Bazı uzmanlar, bu tür olaylarda pişmanlıkların gerçekte ne anlama geldiğini sorgularken, aile içi şiddetin normalleşmesinin önüne geçmek için daha etkili önlemler alınması gerektiğini vurguladı. Başka bir deyişle, bir kişinin eylemi sadece pişmanlık göstermesiyle affedilemez. Bunun yanı sıra, mağdurun yaşadığı travmanın etkileri ise genellikle yaşam boyu devam eder.
Sonuç olarak, M.A.’nın yargı süreci, toplumdaki toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve şiddet konularında yeniden bir tartışma başlattı. Eşine bıçak çeken bir adamın pişmanlığı ve yaşadığı indirim, gelecekte aynı veya benzer eylemleri gerçekleştirmekten alıkoyacak mı? Bu soru, yalnızca adaletin nasıl yürütüldüğüne değil, aynı zamanda toplumsal normların ne kadar etkili olduğuna da ışık tutuyor.
Bu tür olayların önlenmesi adına yapılması gerekenler arasında, eğitici programlar, hukuki reformlar ve toplumsal farkındalık artırma çalışmaları yer alıyor. Eğer cinsiyet temelli şiddet sorununa karşı köklü bir çözüm bulunamazsa, bu tür pişmanlıkların arkasına sığınarak yapılan eylemlerin sonuçları, toplumun büyük bir kesimi için yeni kayıplara yol açabilir.
Özet olarak, M.A. ve S.A. arasındaki olay, sadece bireysel bir durum olmayıp, toplumsal bir yara olarak da değerlendirilmeli. Aldığı indirimle serbest kalan M.A.’nın, eşine karşı eylemi ve pişmanlığı, aynı zamanda kadına yapılan şiddetle ilgili yargının ne kadar etkili olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Umarız gelecekte benzer olaylar yaşanmaz ve toplumsal duyarlılık artar.